SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ: ‘’İNSAN ENDİŞEDEN YARATILMIŞTIR.’’
SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ: ‘’İNSAN ENDİŞEDEN
YARATILMIŞTIR.’’
“Hiç olmasaydık ya biz! Noolcaktı o zaman? Sen hiç
olmasaydın, bu dünyalara hiiç gelmemiş olsaydın, bütün bu şeye, bunlar, şunu
bunu bilemicedin ya! Noolcaktı o zaman?”
Leyla ile Mecnun dizisiyle
adından sıkça söz ettiren Onur Ünlü’nün yönetmenliğini yaptığı Sen
Aydınlatırsın Geceyi, 2013 yapımı fantastik bir dramdır. Demet Evgar, Ali Atay,
Ahmet Mümtaz Taylan, Ezgi Mola ve Serkan Keskin gibi oyuncuların yer aldığı
yapıt, son dönem Türk sinemasının en önemli eserlerinden birisi olmaya aday.
Ege’nin şirin bir
kasabasında; kıyafetleriyle, konuşmalarıyla, yaşantılarıyla hatta gazozuyla tam
da oraya ait olan birkaç karakterin fantastik dramı diyebileceğimiz film, hayatının
anlamsızlığına çare ararken Yasemin adlı bir kıza denk gelen ve
onunla evlenip hayatına amaç katmak isteyen berber Cemal’in öyküsü üzerine kurulu. İçerisinde süper
kahramanlar, Shakespeare’ler, günahlar, bin yıllık yaşamlar gizleyen bu ilginç
kasabada her şey olabildiğince absürt, fakat bir o kadar da olağandır. Bilekler
kesiliyor, kafaya sıkılıyor ama ölünmüyor, dertler konuşa konuşa azalmıyor,
çıkış yolları ise hep havada kalıyor. Her şeyin sonuçsuz kaldığı bu arayış
filminde, taşranın sıradanlığını ve bu sıradanlığın değiştirilemez olduğunu
görüyoruz.
Varoluş sorununun ele
alındığı filmde türlü absürtlüklere rağmen karanlık bir hava var. Bu karanlık
havayı solumamıza sebep olan Cemal, ciddi manada uyumsuz yaşayan bir karakter
olarak karşımıza çıkıyor. Cemal’in dönen her nesneye takılıp kalan bakışları, gözlerini
kapadığında kafasında döndürmeye başladığını ve bir türlü durduramadığını
söylediği tekerlek, bir düşünce sürecinin başlamasına imgelenmiş bir nesne gibi
görülüyor. Bu içerisinden çıkılmaz sıradanlıktan, motoruna binerek kurtuluyor
Cemal. Dönen her şey hüzünlü bir huzur sağlıyor ona.
Görsel açıdan muazzam
kareleri olan filmin, tam da Anadolu taşrasını simgeleyen ahlaki mesajları
olduğunu görmekteyiz. Bu mesajların çoğunlukla düz anlamıyla kullanılması
filmdeki absürtlüğü daha belirgin hale getiriyor. Taşraya sıkışıp kalmış Doktor
İrfan’ın kan ağlaması, karısı Yasemin’i üzen Cemal’in başka bir kadınla yan
yana gelmesiyle başlarına taş yağması düz anlamın filmdeki örneklerinden sadece
birkaçı olarak karşımıza çıkıyor.
Her şey bir yana,
filmin görsel açıdan tat vermesi ve bunun diyaloglarla edebi bir hale gelmesi
insanda derinlemesine etkiler bırakıyor. Yasemin ve Cemal’in masumane aşkı,
ölmeyen insanlar, aklı başında yorumlar yapan adamın kocaman ve uzun boylu
olması, Cemal’in “Tanrıça ile filan da geçirecek gibi değil, başka bir
şey lazım. Daha önce bilmediğimiz bir şey” diyerek varoluşun sıkıntılarına
değinmesi, şehirden uzaklaşıp kırsala yönelen filme fazlasıyla güzellik
katıyor. Baştan sonra siyah beyaz çekilmesinin sebebi olarak, taşrada yaşayan
insanların dünyasındaki renksizliğe bir atıf olduğu da gözden kaçmıyor.
Anlamsızlığın anlamını görüyoruz.
Türk sinemasının
fantastik tarafına her açıdan devrimci bir nitelik kazandıran filmi tek
cümleyle açıklayacak olursam; ‘’Bu sıradan hayatta gelişler de kalışlar da,
kazanışlar da kaybedişler de, mutluluklar da hüzünler de birer kayıptır.’’
Hoşça bakın zatınıza.
Cemal ve Yasemin
arasındaki ufak bir diyalogdan tadımlık:
“-Beni seviyor musun?
-İstersen severim.
-İstiyorum galiba.”
Film Önerisi: Kelebekler
Üç kardeşin yolları
yıllar önce ayrılmıştır. Aradan geçen 30 yılın ardından babaları çocuklarını
bir araya getirmek ister ve onları Hasanlar Köyü’ndeki evlerine geri çağırır. Köyün
acayipliklerinin ele alındığı ve Sen Aydınlatırsın Geceyi filmi ile
benzerlikler taşıyan, absürtlüğün dramatize edildiği Kelebekler filmi
izlenilmeli.
Müzik Önerisi
Nessi Gomes – All
Related
Yorumlar
Yorum Gönder