AHLAT AĞACI


AHLAT AĞACI: ‘’BİR BABA, BİR OĞUL ve TAŞRA’’

Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı Ahlat Ağacı, Türkiye, Fransa, Almanya, Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek, İsveç ve Katar ortak yapımı bir film olarak karşımıza çıkıyor. Filmin senaryosu ise Akın Aksu ve Ceylan’ın eşi Ebru Ceylan tarafından 9 ay gibi bir sürede tamamlanıyor. Filmin konusu, Ceylan’ın Çanakkale’de tanıştığı bir öğretmene dayandığı gibi, senaristi Akın Aksu’nun yaşamından izler de taşıyor. Oyuncu kadrosunda Doğu Demirkol (Sinan), Murat Cemcir (İdris), Bennu Yıldırımlar (Asuman), Hazar Ergüçlü (Hatice) ve Serdar Keskin (Süleyman) gibi oyuncular yer alıyor. Bir taşra gerçekliğini, belirsizlik ve mizah üzerinden görmüş oluyoruz bu muazzam yapımda.

Ceylan, kavganın tam ortasına Sinan karakterini koyuyor. Sinan, sınıf öğretmenliği bölümünden mezun olarak memleketine geri döner ve film, bir dönüş ile başlar. Her öğretmen adayı gibi işi bir hayli zordur. Aynı zamanda yazarlık sevdası da vardır Sinan’ın. Kabullenilmiş bir çaresizlik içerisinde, kendi tabiriyle ‘’dar kafalı ve bezelye taneleri gibi birbirine benzeyen insanlar’’ olarak tarif ettiği insanlarla yaşamaya başlar. Kendince bir yol haritası vardır. Okumuş, görmüş, geçirmiş biridir. Elbette ki bu insanların içerisinde yaşayarak hayatını perişan edemez. Bir yer edinmek, gerçekten tutarlı işler ortaya koymak isterken; sınırları önceden çizilmiş bir hayatı yaşamak, bir bezelye tanesi olmak istemez.

Genç adamın taşra çıkmazındaki karşılaştığı birçok zorluğun üstüne, bir de babasının vurdumduymazlığı ve ganyan sevdası ekleniyor. Babasının uslanmaz bir gereksiz olduğunu düşünmektedir Sinan. Kendini ailesinden soyutlayıp sürekli köye giden bu ‘gereksiz’ adama ne kadar da çok benzediğini, çok sonraları anlayacaktır. Başlarda gülünç olan baba figürü, sonrasında ciddiyet kazanacaktır Sinan için.

Mekansal olarak bir taşra kasabasında yaşasa da, okuduğu kitaplar ve edindiği bilgiler sayesinde zihinsel olarak kendini taşralı olarak kabul etmiyor Sinan. Okuduğu kitaplardan seçtiği sözleri, egoist tavırlarla edebi bir şova dönüştüren genç adamın, aslında gerçekçi bir ümitsizlik içerisinde olduğunu anlıyoruz. Kendini taşradan çıkmış sanan bu belirsizlik içerisindeki gencin, pek de uzağa gidememiş olduğunu görüyoruz.

‘Taşra yönetmeni’ olarak bildiğimiz Nuri Bilge Ceylan, Ahlat Ağacı filmiyle güçlü bir mizah kurgusunun yanı sıra taşranın, derin ve dipsiz bir kuyu olduğunu da ortaya koymuştur. Birçok imge ve metaforun yerleştirildiği kurguya uzun ama sıkmayan, felsefik diyaloglar eklenmiş. Oyuncuların komedyen olmasının etkisiyle oluşturulmuş bu müthiş diyaloglar, mizahın en tatlısını tattırdığı gibi derin eleştirel alt metinler de barındırıyor.

Nuri Bilge Ceylan’ın en komik filmi olarak gördüğüm Ahlat Ağacı, buhran ile başlayıp karanlık bir kuyuyla sona eriyor. Ceylan, özel bir maharetle, izleyicinin Sinan’ı içselleştirmesini sağlıyor. Aslında derdi bir kahraman yaratmak değil, kuşaklar arasındaki ortak döngüyü gerçekçi bir anlayışla ortaya koymak. Aynı zamanda birçok sahneyi açık uçlu imgelerle süsleyip, izleyicinin yorumuna bırakıyor. Bir çıkışsızlık mevcut filmde, bir türlü çıkamıyorsunuz. Mizahın tavan yaptığı sahnelerde bile derin bir dram yatıyor.

Farklı mekanlarda, farklı karakterleri ve mevsimleri görüyoruz. Geçen her mevsim bizlere zaman döngüsünü hatırlatıyor. Zaman döngüsü içerisinde insanın piştiğini, fikirlerin zamanla törpülendiğini görmekteyiz. Zaman ve hayat döngüsü içerisinde sürekli daireler çizen Sinan’a diyorum ki ‘’Bildiklerinle yenemezsin bilmediklerini, kenara çekil.’’

Film dönüş ile başlıyor demiştik. Dönüş ile başladığı gibi yine bir dönüş ile bitiyor. Öze dönüş ile bitiyor film. Sinan’ın babasına, toprağına ve kendine dönüşü oluyor bu son. Taşranın belirsiz ve dipsiz bir kuyu olduğunu, Sinan’ın da kendi kuyusuna döndüğünü görüyoruz.

Sayfalarca anlatılacak Ahlat Ağacı filmini, bir sayfaya sığdırmayı elbette istemezdim. Çünkü bir film, okunarak değil ancak izlenerek anlaşılır. Filmin içerisinde birçok güçlü imge ve metafor mevcut. Bu yazı ise küçük bir tanıtım ve analiz yazısı olarak burada dursun. Cannes Film Festivali’nde ödül alamasa da dakikalarca ayakta alkışlanan ve son dönemlerde en iyi Türk yapımlarından biri olarak gördüğüm filmi, sizlerin de izlemesini arzu ediyorum. Afiyetle…




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ŞŞŞ! KADINLAR BAĞIRMAZ

RÜYA İÇİNDE RÜYA: INCEPTİON